Tammy Heermann, Lee Hecht Harrison*
Yüksek potansiyeli olan liderler kariyerlerinde ilerledikçe, taktikten stratejiye geçişte zorluklarla karşılaşırlar. Şirketlerinde kendilerine yönelik algıyı değiştirmek isterler. Belirli bir uzmanlık alanında başvurulan kişi yerine genel olarak bir problemle karşılaşıldığında çözüm getiren kişi olarak görülmek ister, gündelik işlerden sıyrılarak daha çok stratejik konulara eğilmek, geleceğe odaklanmak için bu tür işleri delege etmeleri gerektiğini fark ederler. Bu yöneticilik yolundaki tüm liderler tarafından yaşanan evrensel bir durum olmakla birlikte daha çok kadınların yaşadığı bir zorluk olarak karşımıza çıkıyor.
Birkaç hafta önce üst düzey İK liderlerine bir sunum yapıyordum. Kadınların kariyer basamaklarını çıkarken karşılaştığı temel engeller hakkında konuşuyorduk. Bu engellerden biri de angarya olarak adlandırılan, yapılması zor ve sıkıcı olan gündelik işlerdi. Üst düzey erkek bir İK lideri, bu duruma kendi şirketinde nasıl tanık olduğunu anlattı: Kadın ve erkeklerden oluşan takımında, her toplantının sonunda eyleme geçenlerin kadınların olduğunu, iş takibini onların yaptığını, idari detaylarda kaybolduklarını ve toplantı sonunda fincanları toplayanların hep onlar olduğunu, özet olarak angarya altında ezilenin hep aynı kişiler olduğunu ifade etti.
Peki bu kimin hatası? Gönüllü olarak angaryayı üstlenenlerin mi, sırtını arkaya yaslayıp başkalarının bu işleri yapmasını bekleyenlerin mi yoksa olan bitene seyirci kalan liderin mi? Ve ne zararı var?
Zarar şu; bilinçli ya da bilinçsizce “yapan”, “emir alan” ya da “gerçekleştiren” rolünü kadınlara veriyoruz. Bu, birileri gündelik işler arasında kaybolurken, diğerlerinin daha stratejik alanlarda ilerlemesine neden olan bir durum. Ve zaman içinde kadınların işi gerçekleştirirken detaylara dikkat eden, geminin yürütülmesini sağlayan kişiler olduklarına dair yanlış bir algının yaratılmasına neden oluyor. Dolayısıyla, stratejik, uzun vadeli düşünme gerektiren, büyük fikirlere katkıda bulunan kişiler olmadıklarına dair bir izlenim yaratılıyor. Hâlbuki asla böyle bir durum yok.
Bir başka İK Direktörü ise, yakın zamanda şirketin sosyal komitesinin özellikle %50’sini erkeklerden oluşturduğunu çünkü takımının parti planlama komitesi olarak algılanmasını istemediğini ifade etti. Takımın kapasitesi, şirket kültürüne katkıları ile ilgili bir algı yaratmak istediği için bu yönde bir tercih yaptığını söyledi.
Bu, şirketlerde sıklıkla tanık olunan bir durum. Liderler olarak, herkesin katkıda bulunmasını, toplantıların bir gündemi olmasını, eylemlerin hep aynı insanlar tarafından değil, doğru kişiler tarafından üstlenilmesini sağlamalıyız. Kendi fincanımızı mutfağa götürebiliriz herhalde değil mi?
Elbette bunda yetiştirilme şeklimizin de etkisi var. Bizler, iyi bir takım oyuncusunun yardımsever olacağına inanarak yetiştiriliyoruz. İyi bir takım oyuncusu her zaman “evet” der, “hayır” demez. Bu yüzden bazı durumlarda, kimse sesini çıkarmadığında angaryayı üstlenmemek işten değil.
Eğer angarya altında eziliyorsanız, bir de şunu deneyin: Bir dahaki sefer toplantıya giderken yanınıza not defteri ve kalem yerine sadece aklınızı alın. Toplantı sırasında not almak için umutsuzca bir arzu duyarsanız paniğe kapılmayın. Unutmayın, siz artık not alan kişi olmak yerine toplantıya eşit şartlarda katılan bir katılımcı rolüne terfi ediyorsunuz. Eğer anlamsız bir işi yapmak için zorla gönüllü hale getirilmeye çalışılıyorsanız, bu takibi yapacak bir başkasının geçmişini, deneyimini, rolünü ve zaman çizelgesini gündeme getirin.
Ve ortada bırakılan fincanlar için “bardağını burada bırakmışsın” demekten korkmayın.
*Tammy Heermann, Lee Hecht Harrison, Stratejik Çözümler Bölümü Başkan Yardımcısıdır. Liderlik Gelişimi uzmanlığını uluslararası çalışma tecrübesi ile birleştirerek liderlik şirketlerde liderlik kapasitesi ve kültürü kurmak konusunda çalışmaktadır.