Figen Kırca
Executive Coach, E&E Group
“Networking” son zamanlarda oldukça sık duyduğumuz bir kavram. Dilimize böyle yerleşmiş olsa da, “ağ oluşturma” “ağ yönetme” “ çevre” gibi Türkçe ifadelerle karşılık buluyor. Tanımı ise; karşılıklı yarar sağlayacak ilişkiler oluşturmak ve bilgi paylaşmak için insanların birbiriyle temas etmesi ve etkileşimde bulunması. Bu tanım aslında birçok alanı kapsıyor olsa da; daha çok iş dünyası için kullanılıyor; dolayısıyla iş insanlarının işleri ve kariyerleri için yürüttükleri faaliyetler olarak anlaşılıyor.
90’lı yıllarda yurtdışında öğrenciyken “networking” toplantıları ile ilk kez tanışmıştım. Hatta o zamanlar bana garip gelse de; mutlaka kartvizit bastırmamız gerektiği ve bu toplantılarda insanlarda tanışıp değiş tokuş yapmamızın önemi anlatılırdı. Yıllar sonra şimdi artık gündemimizde olsa da bu kavramı tam olarak anladığımızdan yine de emin değilim. Outplacement sürecinde destek olduğum danışanlarım, farklı platformlarda bir araya geldiğim profesyoneller ve kendi yakın çevremden yola çıkarak bunu söylüyorum.
Öncelikle; networking denildiğinde ilk etapta nedense olumsuz bir algı oluşuyor. Muhtemelen “birinden bir şey isteme” hissiyatına kapıldığımız için. Hele iş arıyorsak “torpil mi isteyeceğim” diye düşünüveriyoruz hemen. Oysaki insanlarla bir araya gelip; görüş alışverişinde bulunmaktan, onların fikirlerini ve yorumlarını almaktan bahsediyoruz. Gündemimizdeki konu her ne ise danışmak ve farklı bakış açılarını öğrenmek için yapıyoruz. Üstelik bu sadece tek taraflı bir görüşme değil, adı üstünde etkileşim içinde olacağımıza göre karşı tarafa “ben ne katkı sağlayabilirim” diye de düşünmek gerekiyor.
Bu tür görüşmelerin zor gelmesinin ikinci sebebinin ise etkileşimi devam ettiremediğimiz için olduğunu düşünüyorum. “İşi düşünce aramak” sendromu oluşturmamak için etkileşim sürekli olmalı. Çevreden gelen soru ve isteklere karşılık vermek, her fırsatta iletişimde olmak, özel günleri atlamamak gibi. Yoksa yeni bir iş ararken olduğu gibi iş bulana dek yoğun bir şekilde çevreyle temas etmek; sonra iş bulup kabuğuna çekilmek tam anlamıyla networking olmuyor. Bunu bir iş yapış şekli veya hayat felsefesi olarak benimsemek lazım. Her zaman çevremizden beslendiğimizi unutmamak; aldığımız kadar da vermek gerekli. “Asla Yalnız Yeme-Never Eat Alone “ kitabının yazarı Keith Ferrazzi bunu kitabında çok güzel anlatır:
“Anladım ki; hayattaki amaçlarınızı gerçekleştirmek için ne kadar zeki olduğunuzun, doğuştan gelen yeteneklerinizin hatta en ilginci, nereden geldiğinizin ve hayata nasıl başladığınızın çok da fazla bir önemi yoktu. Elbette önemliydiler; ne var ki şu gerçeği idrak edememişseniz hiçbir şey ifade etmezler: Oraya tek başınıza varamazsınız. Daha net ifade etmek gerekirse, tek başınıza hayat yolunda pek bir mesafe kaydetmeniz mümkün değildir.” *
Aslında biz toplum olarak “networking”i iki alanda çok iyi yaparız; ev ve doktor ararken. Düşünsenize; böyle bir ihtiyaç duyduğunuzda hemen çevreye haber salarsınız ve bilgiler akmaya başlar… Öyleyse benzer süreçleri neden işimiz ve kariyerimiz için de aynı bakış açısıyla yürütmeyelim?
Adına ne derseniz deyin; işin özü güçlü ilişkiler kurmak ve devam ettirmek için çaba sarf etmek. Yoksa durup durup ihtiyaç duyulduğunda “hadi networking yapayım!” demekle olmuyor.
*Asla Yalnız Yeme-Keith Ferrazzi: Mediacat Kitapları-2007/sf:15